İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatında söylev
İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyet'e geçişi ile başlayan edebi dönemdir. Türkler edebiyat alanında ilk olarak sözlü edebiyat ürünleri olan: şiir, destan, sav, sagu, koşuk gibi türlerde eserler vermiştir.
HALK EDEBİYATI KAVRAMI
Türkçede, Tanzimat‘tan (1839) sonra kullanılmaya başlayan edebiyat terimi, daha önceki zamanlarda edeb ilmi adıyla tanınıyordu. Şinasi ve Namık Kemal gibi Tanzimatçılar Batı’da gördükleri anlayış ve uygulamalardan yola çıkarak edeb ilminin geniş kitlelerin eğitilmesinde ve birbirine kenetlenmesindeki işlevine de özel bir önem vererek bu edeb ilmi için “edebiyat” kelimesini kullanmaya ve yeni anlayışı bu ad altında ifade etmeye başlarlar. Dilimizde “edebiyat” şeklindeki kullanım 1860 sonrası yaygınlaşır. Bu dönemde Şinasi’nin atasözü derlemeleri, Ziya Paşa’nın Şiir ve İnşa makalesinde, değerlerinden sözünü ettiği sözlü edebiyat türlerinin aydınlarımızın dikkatini çekmeye başlaması aslında bizde halka doğru yapılan ilk yönelişler; halkı ve edebiyatını arayışların başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Batı’da, XVI. yüzyıldan itibaren, Amerika’nın keşfiyle “yalan söylemeyen-dürüst ve üretken” yerlilere karşı duyulan “vahşi soylu” hayranlığının bir sonucu olarak, pek çok aydın, halk (das folk) olarak nitelendirdikleri, kendi köylülerine “Halka Doğru” parolasıyla yönelirler. Bu anlayışa göre halk, okuması-yazması olmayan, kırsal kesimde yaşayan, dolayısıyla sosyo-kültürel değişmelerden olabildiğince az etkilenmiş ve yazılı kültürden ziyade sözlü kültür içinde yetişmiş, ekonomik olarak da yer aldığı toplumun düşük seviyeli bir kesimi olarak tanımlanıyordu.
Geçmişe duyulan romantik bir nostaljiyi de içinde barındıran bu anlayış, halk içinde yaşayan epik destanlar, mitler, türküler, ninniler ve inançlarda, Hristiyanlık öncesinden kalma “tertemiz ulusal ruhları”nın yer aldığına inanıyordu. Dahası, uluslaşma ve ulusal devlete yönelişte meydana getirilmesini gerekli gördükleri yeni ulusal kültürel sentezin kaynağının bu tertemiz ruhun oluşturmasını istiyorlardı. Bu nedenle halkın hafızasındaki sözlü edebiyat ürünlerini derleyip yayınlamaya başladılar. Bu süreçte sözlü olarak anlatılan epik destanların keşfedilip yayınlanması zamanın anlayışına göre Finliler gibi o zamana kadar küçük ve önemsiz ulusların bile Eski Yunan’a denk bir tarihî geçmişi oldukları kabulünü meydana getiriyordu.
Bu durum özellikle 1789 Fransız ihtilali sonrası özel bir önem verilen millet olgusuna dayalı modern devlete sahip olma peşindeki aydınların sarıldığı en önemli kaynaklardan birine dönüşür. Halkın asırlardan beri kuşaktan kuşağa sözlü olarak taşıdıkları sözlü kültürü Halkbilimi ve bu kültürel kesitin destan, masal, atasözü, tekerleme, efsane, türkü, ağıt ve ninni gibi manzum ve mensur anlatı ve şiir gibi verimlerini içeren kısmını da Halk Edebiyatı olarak adlandıran bu yeni anlayış Türkiye’de XX. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır.
Divan Edebiyatı
Türk edebiyatının en geniş bölümünü oluşturan “Divan Edebiyatı“, Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra izinden gittikleri Arap ve Fars edebiyatlarının etkisiyle oluşmuş bir geleneği ifade etmektedir. “Divan Edebiyatı Nedir?” sorusunun cevabını kısa bir şekilde vermek mümkün olmadığından öncelikle bu edebiyatın oluşumunu ve özelliklerini bilmek doğru olacaktır.
Divan edebiyatı AYT Edebiyat için de oldukça önemli bir konu ki son yıllarda AYT Edebiyat sorularının en az 3 tanesi divan edebiyatı konusundan gelmektedir. 10.sınıf Türk dili ve edebiyatı dersinde ayrıntılı olarak ele aldığımız “divan edebiyatı konusu”ndan AYT Edebiyat sınavında sanatçılar, nazım biçimleri, özellikleri başta olmak üzere mutlaka soru geldiğinden hem 10.sınıf öğrencilerinin zamanında bu konuyu iyi bir şekilde kavramalarını hem de üniversite sınavlarına çalışan öğrencilerin bu konuya ayrıca önem vermelerini tavsiye ederim.